11 Kasım 2009 Çarşamba

UYUYORUM

Öyle sevdim ki...
Bir çocuk vardı tanır mısın ? Hani merak ederdi, bundandı bütün yaramazlığı, kurcalayışı, tanır mıydın ? İnanmazdı büyüklerin anlattıklarına, palavra derdi o zamanlar bu kelimenin manasını bilmese de. Palavraydı büyüklerin anlattıkları, hep palavra olacaklardı. Kendisi de büyüdüğünde palavra atacaktı, bu muydu büyüklüğün kuralı ?

O palavralara inanmadığı için ve meraklı olduğu için çok tokat yedi anasından, çok kızardı yüzü yaramazlık yaparken yakalandığından, çok kez yumruklar çakıldı boynunun bitimine, çok ağrıdı gözleri; bazen okumaktan bazen ağlamaktan, çok suçlandı, çok hüküm giydi, çok defa sorgulandı işlemediği suçtan ve çok terkedildi sevdikleri tarafından.

Sevgilinin kucağında film izlemek; o saçlarını severken. Tüm zamanların en masum suçuydu ama büyüklerin atmadığı palavralardan biriydi bu masumiyet kısmı.O , bu masumiyeti aradı, bulduğunu sandı defalarca. Ve defalarca ihbar edildi büyüklerden duyduğu cümlelerle. Evrensel bir benzeri var mıydı ki, yaşamış mıydı zamanında? Var mıydı bir benzeri elektrikli sandalyesinde başındaki süngerin suları burnundan süzülüyor diye gıdıklanan, başı düşerken giyotinden bacakları hala kımıldayan; ölüme inat, son arzusunun sevdiğinin dizinde film izlemek olduğunu söyleyen? Her zaman mı böyleydi, hiç mi iki yaramaz çocuk birbirlerini bulamazlardı ve yakalanmadan hiç sevişemezler miydi babalarına ?

Hayır. Yakalanmayacaktı asla babasına. Bilmezdi ne anası ne babası çocuklarının sevdiklerine malolduklarını, kendilerine dahi ! Ne bilsinlerdi yan odadaki bekaret nutuklarının uyuduğu farzedilen bir kasete kaydolup yıllar sonra o kasetin kulağında çalınacağını. Çok nutuklar atılırdı aslı astarı bilinmeyen, çok canlar yanardı nereden geldiği görünmeyen şarapnelden. Ne olurdu olmasaydı, dünya bu kadar kör olmasaydı; bir şey bilenimiz az, nutuk çekenimiz çok iken.

Kilise dediniz, cami dediniz, adını din koydunuz yasağın, yanlışın. Kara camlı gözlükler taktınız çocuklarınızın gözlerine, öyle büyüttünüz. Oğlunuza genelevler bağışladınız, kızınıza ise bekaret kemeri taktınız; kocalarına namuslarıyla gitsinler diye. Kocaları çok namussuz kadınla yatmıştı, bilirlerdi namusluyu ayırdetmeyi. Böyle kandırdınız kızlarınızı, kendinizi avuttunuz sahte evliliklerle, gayrimeşru torunlarla. Sevenle sevilenin değildi torunlarınız, namusluyla namussuzundu.

Ah, habersizsiniz ne zalimsiniz. Beyniniz şizofren; öğrenmez, kulaklarınız sağır; işitmez, gözleriniz kör; görmez. Bundandır vurdumduymazlığınız, bundandır kime teğet geçtiğinizi bilemeyecek olmanız, bundandır mutlu olma hakkınız. Haberiniz olmasın bir delikanlının soğuk çarşaflar arasında kıvrandığından, bir zamanlar kızınızın aşkıyla ısıttığı. Kaybettiğimiz, " bir yerlere düşmüştür " diyerek kendimi kandırdığım duyguları arıyorum belki de bu çarşaflar arasında dönüp durarak. Ezilmiş gururum sineme çekilmiş, aşkım kalbimde mahpus, varlığınız kanımda elli miligram xanax. Ve haberiniz olmasın daha fazla delikanlı olmadığımdan. Uyuyorum.